Tango Radyo

Açık Radyo, 12.Aralık.2004 Programı

Francisco Canaro

Kemancı, Bestekar ve orkestra şefi

(26 Kasım 1888 – 14 Aralık 1964)

Tam adı : Francisco Canaro

Takma adı : Princho

Merhaba Tangoserverler,
Tango Radyo yayınında bugün sizlerle Francisco Canaro’yu ve O’nun orkestralarını tanıyacağız.

Açık Radyo’da Tango Garaj olarak düzenlediğimiz ‘Milonga’ Programında Francisco Canaro’nun tanıtımı. Aşağıdaki beyaz çubuk ses dosyasının yüklenmesini işaret edir. Yaklaşık 1 cm. kadar gözükene dek sabredin. İnternetten gelen yayın önce biraz birikip ondan sonra radyo programı devreye girecektir.

Uruguayın San Jose de Mayo şehrinden gelen bir tango abidesi. Yoğun ve uzun bir tango hikayesi. Bir çok önemli olayların şahitliği ile dolu bir hayat. Yaşanmış Anektodlar. Bir kısmı mitleşmiş, hikayeleşmiş günlükler. Çok fazla yokluklar içinde doğmuş bir çocuk. Çalışmaktan, çok çalışmaktan başka hayatta kalma seçeneği olmayan bir çocukluk. İçindeki doğru ancak neredeyse içgüdüsel seçimi ile müziğe duyulan bir yakınlaşma ve o yöne doğru br yöneliş ile hayatının her sahfasında özlemini duyduğu başarı ve parayı yakalayan bir hayat. Tüm bu zorluklardan sonra edinilenlerin ona getirebileceği bencillik ve kibiri birçok kişinin aptığı gibi mutlulukla kabul etmekten ziyade, olgun bir insan gibi ikinci plana atabilen bir güngörmüşlük. Francisco Canaro; Zorlukların ve yoklukların içerisinden kendi hayatını tırnakları ile kazanan efsanevi tango abidesi.

Çalışkanlığı ve fikirleri taklit edilen, tüm çağdaş sanatçı ve arkadaşlarına örnek olan meziyetleri idi. Dostları ve arkadaşları tarafından bir idol ve lider olarak görülmekteydi. Çok fazla yoklukla mücadele etmesinin ardından edindiği başarıların ve On ait değerlerin kıymetini çok iyi bilmenin getirdiği bir dürtüyle olsa gerek, 1918 senesinden beri bestekarların hakları, patent korumaları, ve korsana karşı yoğun bir şekilde çabalaması, tüm sanatçıların önünde gözbebeği haline gelmesine sebep olmuştur. İşte bu sebeple kurduğu SADAIC (Sociedad Argentina de Autores y Compositores de Música) (Arjantin Yazarlar ve Bestekarlar Topluluğu – Birliği) ni 1935 yılında kurmuş, ve haklı olarak sonraları topluluk binasının bahçesine dostları O’nun heykelini dikmişlerdi.

Francisco Canaro o günden bugüne sadece o taş parçası içinde değil, eserleri ve hayatıyla dünyanın hemen her şehrinde hemen her gece eserleri ile anılır, ve milongueroların danslarında yükselir olmuştur.
Tango tarihçesinin Onun zamanına kadar aldığı yol, Onun yaptıklarıyla allak bullak omluştur. O kadar ki; 1950 li senelerin ortalarında insanların günlük yaşantılarına, kelime dağarcıklarına yerleşmişti. Güney Amerikalılar artık eski bir tarihe referans vermek istediklerinde “Canaro orkestrasını kurduğu zamanlar” diye kronolojik belirlemeler yapıyorlardı. Artık neredeyse atasözleri gibileşen hayatı halk arasında fısıldanıyordu. “Canarodan daha fazla parası olmak” gibi deyişler toplumun her kademesindeydi.

Şöyle bir anektod anlatılır tango dünyasında; Canaro ve Gardel at yarışlarında karşılaştıklarında, Gardel, Canaro’dan 500 peso ister. Bu çok büyük bir paradır. Amacı bu borç para ile bahis oynamaktır. Canaro’ya “Ama, bu borcu unutacaksın” der, devam eder; “Çünkü, ben fakirim ve sen dünyanın tüm parasına sahipsin”. Evet, Canaro’nun yanında, Gardel bile fakir sayılırdı.

Canaro, doğumundan beri Pirincho olarak çağrılırdı. Doğumuna yardımcı olan ebesi, O’nu kucağında sarmalarken, dik ve havaya kalkmış olan o kadar çok saçı bir arada görünce “Aynı pirincho ya benziyor” demişti. Pirincho, River Plate bölgesinde sıkça ve bolca görülen ibikli bir kuştu. Ailese dha sonra Buenos Airese taşında. Orada, conventillos denilen kiralık bir evde yaşamaya başladılar. Conventillos, son derece yetersiz ve en fakir insanların basınabileceği türden evlere verilen isimdi. Canara 10 yaşına kadar, caddelerde gazete satarak para kazanan bir çocuktu. 10 yaşında, evleri boyayarak para kazanmaya başladı. Aynı zamanda, National Congress binası yapılırken de bir amelelik işi bulmuştu.

Müzik onun için dayanılmaz bir cazibeye sahipti. İlk memnuniyeti bir gitar üzerinde başardığı iki tane akorun çalınması idi. Bu anlamda ayakkabı tamircisi komşusuna minnetardı. Ama kemanı gördüğü zaman adeta hipnotize olmuştu. Keman istiyordu, ama parası yoktu. O yüzden kendi kabiliyetine güvenerek işe koyuldu. Kendi Stradivarius’unu bir yağ tenekesi ve tahta gövdeden üretti. Yıllar sonra bir konuşmasında “İlk çaldığım tango, bilinmeyen bir bestecinin eseri olan El Lloron idi” diyecekti. “Keman kutusunu annem yapmıştı. Bir elbise torbasındandı. Böylece artık yakın çevrelere gidip, dans salonlarının önünde çalarak para kazanmaya başladım.”
Ancak resmi olarak ilk çıkışı, Buenos Aires’in yüzlerce kilometre uzağındaki kayıp kasaba Rnchos’ta gerçekleşti. Orada bir üçlü ile çaldı. Ama buradaki macera çok kısa bir süre sonra başarısızlıkl sonuçlandı. Bunun iki sebebi varrdı ; Birincisi artistlerin çaldığı minik sahnenin, öalanları müşterilerin silah atışlarından korumak için demir levhalarla çevrilmiş olması. Diğeri ise, Canaro brdaki kızlardan çok hoşlanıyor ve Onlarla ilişkiler kurmaya yelteniyordu. Taa ki; bir gün bar sahibi kızlarla ilgili adamın sırf bu yüzden daha önce bir kaç adamı öldürdüğünü söyleyene kadar. Canaro soluğu evinde almıştı.

Eve geri geldiğinde yeni bir komşu ile tanıştı; Bandoneon müzisyeni Vicente Greco. Vincento ileride tango grupları için düzenlenen Orquesta Tipica formasyonu ve teriminin icatçısı olacaktı. Canaro, Greco’nun etkisini her zaman hissedecekti. 1908 senesinde beraberce, Canaro’nun kariyerinin tangoda olduğuna karar vermişlerdi. İşte o zamandan sonra La Boca bölgesindeki kafelerde çalmaya başladı ve ismi yavaş yavaş duyulmaya başlandı. Daha sonra arkadaşı Greco’ya katıldı ve çeşitli turlara çıkarak aradıkları ilgiyi yakalamaya çalıştılar.

1912 senesinde Canaro ilk ciddi işine başladı; “Pinta brava” ve “Matasanos” (Doktorlar için kullanılan alay edici bir terim) tangolarının besteciliğini yapmıştı. Hayatı boyunca o kadar çok eser üretmiştir ki; bugün dahi bunlardan hangilerinin kendi ilhamı sonucunda yazıldığı, hangilerinin para karşılığı ısmarlama üretildiği bilinememektedir. Ancak, konunun uzmanı olan Bruno Cespi nin de dediği gibi “Kendi imzasını taşıyan şarkıların sadece yüzde 5ini dahi Canaro bestelemiş olsa bile bu, O’nun harika/büyük olarak saygıyla anılmasına yeterlidir”.

“Matasanos” tıp fakültesi öğrencilerinin mezuniyetlerine yakın bir zamanda yaptıkları bir talep üzerine yazılmıştır. Öğrenciler, İlkbaharın ilk gününde “Bailes del internado” ismini taşıyan bir balolar zinciri organizasyonu düzenlemişlerdi. Bu balolardan birinde Francisco Canaro orkestrası ile beraber bu vesile ile bulunuyordu. Orada ilk kez orkestra şefi olarak ortaya çıkmıştır. Orkestrası tangonun reddedildiği aristokrat salonlarına girmeyi başaran ilk orkestra idi. Orkestrasının kesin bir çizgisi yoktu. Canaro, kendini her türlü duruma adapte etmeyi hep tercih etmiştir. Döneminin diğer yıldızlarına zarar vermeyecek ekiltde kendisine her zaman, her koşulda yer açabilmiş, ve her koşulda var olabilmiştir. Canaro’nun diskografisi hakkında çeşitli kaynaklarda farklı sayılar mevcuttur, ancak 3500 ile 7000 arasında eseri olduğu kayıt edilir. Bu anlamda Canaro yanına yaklaşılmaz bir listeye sahiptir. Kendi keyfi ve ünü için ürettiği eserlerinin yanında, ısmarlama ve başka tango sanatçılarıiçin de ürettiği tangoları vardır. Bu da diskografisini daha da karmaşıklaştırır.

1924 senesinde Canaro ilginç bir metod ile şarkılarını düzenlemeye başladı. Orkestrasına şarkıcı ilave etti. Ancak, şarkıcı tüm şarkı boyunca eşlik etmek yerine, sadece müzikte “estribillo” (köprü) denilen yerlerde şarkı söylüyordu. Köprüler, tangonun ana bloklarını birbirine bağlayan kısa geçiş yerleriydi. Böylece “estribillistas” yada “chansonniers” çağını başlatmıştı. Bu şarkıcıların ilki Roberto Diaz idi. Birkaç sene sonra Canaro bir bşka önderliğe imza attı. Bu kez, tango orkestralarına kontrbass enstrümanını eklemişti. Leopoldo Thompson, bu anlamda yardımcısı olmuştu. 1921 senesinde şu anda sahneden silinmiş olan Buenos Aires Opera binasında düzenlenen karnaval balolarında çalmak üzere özel bir tango orkestrası kurmuştu. Orkestra tam 32 parçadan oluşuyordu. Böyle bir tango orkestrası o zaman dek hiç görülmemişti.

1925 yılında Paris’e gitti. Tango orada yeni moda olmuştu. Manuel Pizarro ve kardeşli oradaydılar. Her birinin farklı ‘Pizarro’ orkestrası vardı. Canaro da kardeşleri ile aynısını yaptı. Yanına “estribillistas” lakablı Agustín Irusta ve Piyanist Lucio Demare ile düet yapan ve Roberto Fugazot’u aldı. Bu üçlü çok başarılı oldu ve İspanya ve diğer Avrupa kentlerinde 10 yıl başarı ile çalıştı. Paris’te yaşayan kadın şarkıcı Teresa Asprella’yı sahneye aldı. Amerika turunda onun yanına bir de Linda Telma’yı aldı.

İki yıl uzakta yaşanan süreden sonra ülkesine döndü. Çok iyi orkestralar vardı. Canaro, ülkenin her yerine turne düzenledi ve bilinirlik sağladı. Radyo yayınları çok popüler olduğunda hemen bir radyo yıldızı olarak parladı. Diğer müzisyenler kendi tarzlarını geliştirmekle meşgulken Canaro herkes tarafından tanınıyordu bile.

Müzikaller onun tarzı değildi ancak ürettiği her müzikal çok başarılı idi. Müzikallerinin girişini kısa senaryolar ile yapıyordu. Şarkıcıları çok zarif idi. Bazı tangolarını senfonik tarzda değiştirdi. Orkestra bölmesindeki orkestra için üvertür ve interlüd olarak düzenledi. Dört eski tangoyu yeniden isimlendirdi ve söz ekledi. Senfonik Tangosu “Pájaro azul” aslında “Nueve puntos” idi. “Halcón negro”, 1932, ise aslında önceden “La llamada” idi. Sözlü hali ise “Rosa de amor” oldu. Tango ve Milongon adı verilen yeni bir ritim kazandırmak istesidi ancak başarılı olamadı.

Tek başarısızlığı film sektöründe idi. Río de la Plata Prodüksüyonu kurdu, ancka hiç bir filmi karlı olamadı. Şirketi kapattı.

En başarılı besteleri arasında “El chamuyo”, “El pollito”, “Charamusca”, “Mano brava”, “Nobleza de arrabal”, “La tablada”, “Destellos”, “El opio”, “Sentimiento gaucho”, “La última copa”, “Déjame”, “Envidia”, “Se dice de mí”, “La brisa”, “Madreselva” (previously “La polla”) ve “El Tigre Millán” sayılabilir.

1956’da “Mis 50 años con el tango” (Tango ile 50 Yılım) adı altında anılarını yayınladı. 14 Kasım 1964 yılında Paget Hastalığından kurtulamayarak hayatını yitirdi. Mirası Fransız asıllı resmi karısı ve müzikallerinde koro kızı olan sevgilisinden olma kızları tarafından eşit olarak paylaşıldı. Montevideo Şehri bir caddeye adını vererek onurlandırdır. Bugüne dek Buenos Aires’te hiç bir sinema, tiyatro ya da caddeye ismi verilmemiştir.