Neden Tango Öncesinde
Dans, üniversiteyi bitirip iş hayatına atılana kadar benim için hep sünnet ve düğünlerde zorla akrabaların kolumdan çekiştirerek piste götürdüğü bir eziyetti. Orta parmağımla baş parmağımı birbirine sürttürerek parmak şaklatmayı öğrenmem herhalde yıllarımı almıştır. Sadece şaklatmak da yetmiyor tabii, bir de vücudumu diğer profesyonel düğün dansçıları gibi farklı açılara sokmak, buna uyumlu olarak adımlarımı ayarlamaya çalışmam gerekiyordu. Hep kilolu bir insan olarak, tüm bu şartları yerine getirmeye çalışsam da çamurda yuvarlanıp kalkmaya çalışan ama tekrar çamura boğulan bir görünümüm vardı. Özetle beceremedim. Ucuz yolla yerimde durup hafif sola sağa sallanıp alkış tutarak o zorlu saatleri atlatmaya çalıştım.
İş hayatına girince ise garip bir şey oldu. İş ve ev dışında hiçbir uğraşım yoktu. Boş vakitlerimde bilgisayar oyunları oynayıp yakın arkadaşlarımla Beyoğlu’nda vakit öldürüyordum. Sosyal çevrem de oldukça kısıtlıydı. Her hafta aynı sakallı bıyıklı adamlarla ipe sapa gelmez sohbetlerle zaman geçirmek sıkmaya başlamıştı. Sene 2001, nasıl oldu da başladım hatırlamıyorum kendimi bir Latin dans kursunda buldum. Spontane bir karar olacak ki, gittiğim kursta 5 kişi vardı sadece. Hocam da Kuba Salsası yerine Newyork Salsa denilen salon dansını öğretiyordu. Başlarda nefret ede ede gittim. Tek güvendiğim, başladığım işi yarım bırakmamak gibi bir inatçılığım vardı. Sanırım boğa burcu olmanın bir avantajıydı. Zorla iş çıkışı haftada 1-2 saat bu derslere katıldım. Keyif almaya başlamıştım. Bir süre sonra her dansı öğrenmek gibi bir iştahla doldum ve kendimi galata kulesi civarında bir Flamenko kursunda buldum. Rap rap çivili ayakkabılarla akşamları hem stres atıp hem de erkek olmakla ilgili yeni bir yorum, boyut açmaya başlamıştım. Bu dans denen belanın aslında sadece düğünlerde annemizle zorla kalkıp papatya gibisin ve samanyolu şarkılarının eşliğinde sola sağa sonsuza kadar sürecekmiş gibi gelen bir dansla sınırlı olmadığını, keyifli, kendi karakterimizi, düşüncelerimizi, hislerimizi dışa vurabildiğimiz bir form olduğunu fark etmemle birlikte aldığım zevk de 2001 krizinde yaşanan bankaların gecelik faiz oranları gibi astronomik düzeyde arttı. Her dansı öğrenme aşkım sayesinde bir gün tanıştım onunla:
Neden Tango Yapıyorum
Tango. Başlarda, ne kadar kolay ve sıkıcı bir dans, herkes birbirine sarılmış samanyolu’ndan hallice dans ediyor diye burun kıvırdığım bir danstı. Youtube’dan izlediğim videolar ise tersini söylüyordu. Aman tanrım nasıl bir duygu yoğunluğu, estetik, jilet gibi adımlar, havalarda uçan kadınlar, soluk soluğa birbirine bakılan anlar. Dedim Aşk bu! İhtiras bu! Tutku bu! Videoları izleyip izleyip okula gittiğimde ise sola adım, sağa adım, evet şimdi bu dönüşe ocho diyoruz dediğimiz hayal kırıklığı yaşadığım bir dönem yaşadım. Ama bir taraftan da devamını görmek için müthiş bir merak içindeydim.
Hikaye uzun, öğrenmeye devam ettim. Derslere gidiyor, hatta kayıtlı olmadığım derslere misafir olarak izliyor, Milonga (Dans gecesi) lara ve muhakkak Pazar günkü pratiklere gidiyordum. Zamanla daha iyi dans etmeye ve keyif almaya başladım.
Bir gün karar verdim bir Tango festivaline katılacaktım. Yaptım da. Tabii kimseyi tanımıyorum, okulumdan gelen kimse yok. Tek başıma hatırlıyorum Conrad Otel’de düzenlenen bir festivale gitmiştim. Nasıl korkuyorum, herkes şıkır şıkır giyinmiş, sanki herkes birbirini tanıyor ve hepsi de hem fikir beni yok sayıyordu. Korkumu birkaç dans sonrası atmayı başardım. Ama tabii birkaç kez de fena tökezledim, dansa kaldırdığım kadın bin iki yüz senedir dans eden biri çıkınca o tandayı (dans gecesinde genelde dört şarkıdan oluşan bölümler) nasıl bitirebileceğimi kara kara düşünmüştüm.
Gece 04:00’de bitiyordu. Sanırım saat 03:00 civarı. Bir kadın gördüm. Sanırım yabancı uyrukluydu ve giyimi kuşamına makyajına bakılırsa oldukça tecrübeli bir dansçıydı. Bin bir çekingenlikle dans teklif ettim. O da “heves etmiş çocuk kırmayayım” gibi bir bakışla kabul etti. İlk şarkı birbirimize alışmakla geçti ama nasıl bir heyecan. Kadın müthiş süslemeler, boleolar, postür ve mimikler, dans ederken sadece ona bakıyor ve hayranlıktan başka bir şey yapamaz bir şekilde onu takip ediyordum, onun beni takip etmesi gerekirken.
Neden Tango Yapıyorum Hislerim
İkinci şarkı oldu. Kadınla kendimi bir anda kapalı tutuşta buldum. Artık nefes alıp verişlerini hissedebiliyordum. Bir süre sonra aynı anda nefes alıp verdiğimizi hissetmeye başladım. Ne kadar güzel bir histi. Şarkının ortasında sanki bedenen ve ruhen yapışık bir ikiz gibi, ortak tek bir organizma olarak içimizi piste döküyorduk.
Kemanın, Bandoneo’nun, Bas’ın, Piyanonun notaları farklı kulaklardan giriyor, farklı ruh ve bedenler tarafından yorumlanıyor, ama ortaya yekpare birliktelik çıkıyordu. Keman çalarken, kemanın yayının hareketleri gibiydi kadının hareketleri. Attığım adımlar, Bas’ın kalın sesli ritmine başıyla selam ediyordu. Hani sıkıntısı olan yakın dostunuza sarılırsınız ya sımsıkı sevgiyle, sanki ben ona öyle sarılıyorum ve o mutlu oluyor, o da bana öyle sarılıyordu ve ben mutlu oluyordum.
Bir anlığına, belki 1-2 saniye, herşeyden uzaklaştığımı hatırlıyorum. İstanbul, Conrad, Salon, oradaki insanlar, ödemem gereken kira, haftaya yetiştirmem gereken proje. Hepsi soluklaşıp yok oldu. La la land’deki adamla kadının gözlem evinde dans ederken bir anda uçmaya başlayıp yıldızların yanına yükselmesi gibi bir yok olma anı.
Salt haz ve mutluluktu yaşadığım. Tüm kalabalığın, karmaşanın içinde notaların tek tek merdiven basamağı gibi üzerlerine basarak gökyüzüne yükseldiğim bir kayboluştu.
Ve o günden başlayarak dans olarak hayatıma sadece Tango’yu koydum.
Siz de fikrinizi belirtin
You must be logged in to post a comment.