Ayakları ile Müziğin Resmini Yapanlar

“The dance can reveal everything mysterious that is hidden in music, and it has the additional merit of being human and palpable. Dancing is poetry with arms and legs.” – Charles Baudelaire

“Dans, müziğin içerisinde gizli kalmış tüm sırları açığa vurabilir ve insan olmanın tüm erdemlerini somut bir şekilde yansıtır. Dans, kollar ve bacaklarla yazılan şiirdir.” – Charles Baudelaire

“Dancing is more than just moving body parts; it is a pathway of expressing your deepest inner thoughts.” – Normani Kordei

“Dans, bedenini hareket ettirmekten çok daha fazlasıdır; en derindeki duygu ve düşüncelerini ifade edebileceğin bir yoldur.” – Normani Kordei

Dans ile tanışıklığımız kişisel tarihimde biraz eskiye dayanır. Anaokulunda başlayan “kelebek rondu” formatlı, tel ve tül kanatlı bale gösterileri zaman içinde tütüler ve pointlere evrilir. Ardından “Kuzey Kafkas Oyunları”, modern dans denemeleri filan derken kendimi “one-two-three / five-six-seven” döngüsü içinde bulurum. Her üniversite öğrencisi gibi benim de “salsa” öğrenme zamanım gelmiştir. “Cha-cha çok eğlenceliymiş, rumba çok romantikmiş” derken, tüm dünyayı kasıp kavuran “Tango Passion” rüzgârı beni de vurur.

Sene 1999. Harbiye Açıkhava Tiyatrosu… Ağzım 5 karış açık, koreografileri “ay adam şimdi kızı tepti tepecek” diye yüreğim ağzımda izlerken Tangonun aşırı tutkulu sert hareketler ve havalara uçmak gereken bir gösteri dansı olduğuna karar verir, ciddi akrobatik yetenek gerektirdiğini düşünür ve dansçıları çılgınca alkışlayan topluluğa katılırım… Benim için tango bu kadarla kalır. (Hayır, itiraf etmeliyim ki Kadın Kokusu’nu birkaç yıl öncesine kadar izlemedim. Dolayısıyla benim “her şey Kadın Kokusu filmiyle başladı” hikayelerim yok. Oh rahatladım.)

 

 

Tango Passion rüyasından bir yıl kadar sonra bir üniversitenin dans kursunda Arjantin tango ile karşılaşırız… Müzik hoşuma gider ama biraz da yavaş gelir ve derim ki “yaşlanınca yaparım ben bunu.” 1 yıl sonra bir de bakmışız Tango öğrenmeye başlamışım. Olay daha sonra bir tutkuya döner falan filan.

 

O gün bugündür tango “öğrenmeye” devam ediyorum. Basit bir matematiksel hesapla 20 yıl önce tanışmışız, hayatımın yarısı onunla geçmiş, ama aşkımız hala taze. Sonu yok, ne yapayım? Bir kere monoton değil, sıkılamıyorsun. Bence Herakleitos  “Aynı nehirde iki kere yıkanamazsın” derken aslında kast ettiği tangoymuş. Hatta “Bir tango parçasında aynı kişiyle üst üste iki defa aynı şekilde dans edemezsin” demek istemiş bile olabilir. Saniyesi saniyesine çalışılıp ezberlenmiş bir gösteri koreografisi değilse, senelerdir dans ettiğin, dansını ezberlediğini düşündüğün bir partner bile seni her an herhangi bir adımda şaşırtabiliyor… Dahası, kişi kendini keşfederken tangosu da gelişiyor… Bırakın partneri, kaslarınızın edindiği tecrübe ve yeni maharetler ile kendinize de hoş sürprizler yapabiliyorsunuz.

Üstelik tango bence organik bir dans. Bizler gibi o da evrimleşiyor. Kültürel bir olgu ve evet Arjantin ile Uruguay limanlarında doğup, Paris salonlarında gelişerek yine Arjantin’in kaymak tabakası tarafından kucaklanmış, kendine has ritüelleri olan bir dans. Ama bir iletişim dili olarak da sürekli gelişim gösteriyor. Müziği, dans tekniği, adımları… Bir zamanlar el kol ile yönlendirdiğiniz kadına bir süre sonra “göğüs enerjisi” vermeniz isteniyor. Yönlendirme torso’dan yapılıyor. Ardından biri çıkıp diyor ki “ben enerjiyi sırttan veriyorum”, sonra bir başkası “kadını takip ediyorum” diyor. Başlangıçta nispeten pasif ve sadece takip eder görünen kadın da artık aktif dans ediyor, müziği kucaklıyor… Popüler ecnebi tabiriyle kendinize bir “partner in crime” buluyorsunuz, aranıza müziği de alıyorsunuz ve Alexandre Dumas’ın Üç Silahşörler’i olarak bir şarkı boyunca benzersiz bir maceraya atılıyorsunuz.

Tabi tangoyu tango yapan en önemli unsur da müzik. Tango müziği senfonik öğeler barındıran aynı zamanda da icra edenlerin kullandıkları müzik aletini çalma becerilerine kalmış bireysel dokunuşlar ile besteleri yorumladıkları -bence muhteşem, eşsiz, hiper süper harikulade- melodilerden oluşuyor. Biz dans edenlere sadece bu notaları kucaklamak melodilerle bütünleşmek, ritimlerle birlikte gülümsemek düşüyor.

Aslında dans ederken ayaklarımızla müziğin resmini yapıyoruz. Ama bu üçümüz arasında bir sır olarak kalıyor: Biz iki kafadar ve eşsiz müzik…