Güzelim, Güzelsin, Güzel!
Her kadın güzeldir, güzelden de öte özeldir. Ancak ne yazık ki insanoğlunun güzellik anlayışı evrimleşmiş ve manipüle edilmiştir. Kimler tarafından ve nasıl manipüle edildiği başlı başına ayrı bir yazı konusu olduğu için şuan bu sulara girmiyor, paçaları sıvayarak üzerinden bir sıçrayışta atlıyorum. Ancak bu algının biz kadınları nasıl etkilediğini biraz tartışabiliriz. Tonlarca makyaj malzemesi, gardıroplar dolusu kıyafetler, kutulara sığmayan, üzerinde 5 dakika durabilmeyi başarı saydığımız dehşet topuklu ayakkabılar… Spor salonlarından veya diyet ürünlerinden bahsetmiyorum bile! Bütün bunlar güzel görünebilmek için ‘gönüllü’ olarak ödediğimiz bedeller. Peki ama neden?
32 yaşına kadar kendisini çirkin ördek yavrusu olarak görmüş ve yatağa yattığı her gece ‘Tanrım, kuğuya dönüşeceğim gün ne zaman’ diye sorgulayarak geçirmiş biriyim. Sonra bir gün dedim ki kendime acıyarak hayatıma böyle devam etmeyeceğim. Son cümleyi okuduğunuzda başta söylediğimle çeliştiğimi düşünenleriniz olabilir. Sabırlı olun, geliyorum oraya da… ne diyordum efendim? Evet, kendi evrimimden söz ediyordum.
Güzelim
Değişim sürecimi başlatan ilk darbe, kesinlikle güzellik kaygısı değildi. Güzellik kaygısının sistematik bir dayatma olduğunun bilincinde olan bir kadınım. Sonuçta hepimiz barbie bebeklerle büyüdük! Neyse konuyu dağıtmayayım. Sonuç olarak benim dönüm noktam, şalterimin attığı, kafama çekiçle vurulduğu, soğuk suların başımdan aşağı aktığı an, bir organizasyonda pistte dans ederken nefesimin tıkandığı andır. Ben ve dans edememek!!! O an hayatımın en kara diye nitelendirebileceğim anıydı. Çünkü benim için dans yaşamın ta kendisi; nefes almak, su içmek gibi elzem bir ihtiyaç. Dans ettikçe yaşadığını duyumsayan biriyim ben! Özgürleştiğim, boyut değiştirdiğim ve ben olduğum anlar onlar ve bütün bunları yapamaz hale geldiğimi anladığım o an! İşte o an dedim ki kendime değişmelisin! Dans etmek için, yaşamak için değişmelisin! 1,5 sene içinde 54 kilo vermemin tek nedeni de buydu; dans edebilmek!
Dansın her türlüsü; folklorundan salsaya, salsadan flamenkoya, flamenkodan göbek havalarına varıncaya dek hiçbirini ayırt etmeksizin hepsini seven biriyim. Ancak konu tangoya geldiğinde derin bir nefes alır ve bütün hepsinin üzerinde en tepeye nazikçe koyarım. Tango benim için… -tanımlayabilecek ifade bulamıyorum-neyse işte, siz varın bir kelime koyun noktaların yerine! Ancak güzellik arayışı ve kaygıları bu taptığım dansla arama girdi… nasıl mı? Anlatayım…
Güzelim
Tangoyla tanıştığımda kiloluydum, özgüvenim yerindeydi, yetenekliydim ve dans edebiliyordum. 2-3 ay ders aldıktan sonra milongalara gitme isteği ile dolup taşanlardandım. Ancak cesaret edemiyordum. Dans edecek birilerini bulabilecek miydim? Bir gece karar verdim ve hazırlandım, süslendim, ‘güzelleştim’ ve milongaya gittim! Ve bütün bir geceyi dans edemeden geçirdikten sonra eve döndüm. Hayal kırıklığı yaşadım tabi ki (hem de nasıl) sonra kurslara ara verdim. Belli bir süre kendimle mücadele ettim, savaştım ve yeniden yazıldım.
Tabi ki aynı döngüyü yaşadım ve en sonunda bir gün kuğu olduğumda geri dönmek ve pistlerin tozunu attırmak üzere o hayalimden ayrıldım. Dansa kaldırılmama nedenim belki de kilolarım değildi, ancak o gün tek sebebin bu olduğunu hissettim. Güzel ve alımlı bir kadın olsam kesin dansa kaldırıldım diye düşündüm. Dediğim gibi belki yanlıştı bu düşüncem ancak hissettiğim buydu!
Şimdi kuğu oldum mu bilmiyorum ama hayalime geri döndüm, hayalimi yaşıyorum. Peki bunu size niye anlattım. Yukarıda bahsettiğim ara verme durumu aslında tangonun estetiksel gereksinimlerinin sonucu ya da olmazsa olmazı değil, insanların güdümlenmiş ‘şekilciliklerinden’ kaynaklandığını vurgulamaktır. Dans etmek için kadının ya da erkeğin fiziksel bir ölçüsü, sınırı yoktur. İlla ölçüm yapılacak ve bir sınır konulacaksa bunlar, salon adabı, kişinin davranış biçimi ve kişiliği ve de dansın kalitesi olabilir.
Bir başka dans severin hayalini yarıda bırakmamak adına güzellik arayışına düşmeden dansın keyfine varsak daha güzel olmaz mı? Kişisel egolarımızla farkında olmaksızın bir başkasını kolayca yaralayabiliriz. Dans etmek bir özgüven işidir. Hassastır, duyarlılık ister. Dans etmek bir takım işidir, keyif almak için partnerinize de o keyfi yaşatmalısınız. İyi bir dansçı olmanın anahtarı bir tanda boyunca dansa davet ettiğiniz partnerinize o keyfi yaşatmaktır. Milongalarda herkese bir şans verin, bir tanda (toplasanız 15 dakika) sizin hayatınızdan bir şeyler alıp götürmez belki ama partnerinize çok şey katabilir. Kimsenin hayallerinin katili olmayın… Bırakın müzik sizi güzelleştirsin, bedenleriniz müzikle bütünleşsin ve evrenselleşsin. Gerisi laf-ı güzaftır…
Tüm insanlar güzeldir, güzelden de öte özeldir!